Pages

14 Ağustos 2013

TRAMİSU

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 12:46 4 yorum

Hayatımıza cuuup diye giriverdi bu İtalyan tatlısı... sevince hemen Türkleştiriverdik :) maskarpone bulamıyor muyuz? sorun değil labne kullanırız :) hakkını vermek lazım gerçekten güzel ve hafif bir tatlı başlarda "içinde peynir mi var!! yok ya yenmez o" desem de şimdi en sık yaptığım tatlılar arasında aldı yerini... üstelik çok pratik... öyle ocak başında uğraşmayacaksınız. Hem size bir sır vereyim mi? İstanbul'da iyiler arasına girmiş bir restoranın şefinden aldığım bir tarif. Onlar mutfaklarına layık bulmuş bu tarifi bakalım siz de aynı kanıda olacak mısınız... deneyip, tadanlarınız olursa yorumlarınız bana ışık olacaktır ;)

Malzemeler

Kreması için
  • 1 kase maskorpone (1 kutu labne)
  • 1 kutu krema
  • 3 yemek kaşığı pudra şekeri
  • 3 yemek kaşığı kremşanti
  • 1 paket kedili
Islatmak için
  •  3 yemek kaşığı nescafe
  • 1- 1.5 su bardağı ılık su
  • 1-2 yemek kaşığı şeker
Üzeri için
  • 3-4 yemek kaşığı kakao
Yapılışı
  1. Krema malzemelerini, birbirine iyice geçtiğine emin oluncaya kadar çırpın ve hazır olarak bekletin.
  2. Kedi dillerini nescafeyle hazırladığınız suyu iyice emene kadar arkalı önlü çevirerek batırın. İlk paket bitene kadar bu işlemi tekrarlayın ve servis edeceğiniz tepsiye yatay bir şekilde dizin.
  3. Üzerine çırptığınız kremadan kalınca bir tabaka yayın.
  4. İkince paket kedi dillerini aynı ilkinde olduğu gibi iyice emdiğinden emin olana kadar nescafeli suya önlü arkalı daldırıp çıkarın ve kremanın üzerine bu kez dikey bir şekilde dizin.
  5. Kedi dillerini dizme işlemi bittikten sonra kalan kremayı üzerlerini örtecek şekilde yayın.
  6. Böylece biraz bekletip, dinlendirdikten sonra üzerine bir süzgeç yardımıyla kakao serpin.
NOT: Tramisuyu bir gün önce yapıp dinlendirirseniz daha güzel sonuç elde etmiş olursunuz...


AFİYET OLSUN...









13 Ağustos 2013

ERDEMLİ\YAĞDA

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 22:52 0 yorum
Bayramda ikinci durağımız ailemin yazlarının bir kısmını geçirdiği Yağda Köyü'ydü. Mersin çok sıcak ve nemli bir iklime sahip olduğu için imkanı olanlar yaylalara çıkarlar. Annemler, tatillerinin yayla kısmını tamamlayıp deniz kısmına geçmek üzereler :) az sonra yayınlayacağım resimler yaylamızdan görüntüler olacak...

 Bizimkiler bu yıl ekim dikim işine girdiler :) ekim dikim işi dediysem öyle alabildiğine değil. Daha çok ihtiyaçlarını karşılamak ve sabahları gözlerini yeşile açmak için... nanenin, marulun arasına ceviz, kiraz, elma ve armut ağacı da serpiştirmişler... inşaallah emeklerinin karşılığını görmeyi nasip eder Rabbim... günde  3 kez yokluyorlar ürünleri :) haksız da değiller insan duramıyor yerinde... görünce, ufacıcık büyüdüğünü farkedince insan neşeleniyor :) bizim yaşadığımız hazzı bağ-bağçe işlerinden hoşlananlarınız da yaşacaktır diye umuyorum... buyrun efendim...




 Bunlar evimizin önündeki çiçekler... annem ve babam biz gelene kadar açsınlar diye kendilerine göre stratejiler uygulamışlar :) annem severek babam ise "bişey olmaz bunlardan" diyerek galeyana getirmiş :) hangisi tuttu bilmiyorum ama işe yaradığı bir gerçek :)


Bunlar da komşunun kapısının önündeki çiçekler... şunların narinliğine ve güzelliğine bakar mısınız...




 






 Veeee naneler... naneler o kadar güzel olmuş ki en fazla resmini çektiğim onlar oldu... üzerindeki çiğ damlalarını farkettiniz mi?
 

 Henüz büyümeye çalışan rokalar... ben sevmesem de pek çok seveni var :)




 
Hani "sihirli fasülye masalı" vardır ya bu bizim böğrülce dediğimiz bitkinin göğe uzanışını görünce o aklıma geldi :) hala unutmamışım böyle bir masal olduğunu. Bu da benim payıma düştü  :) Gerçi bu fasülyeye benzer bitkinin böğrülce olmadığı rivayetleri var, rodos fasülyesi olma ihtimali de var ama... netice meyve verdiğinde netleşecek nasıl olsa :)



 Ceviz ağacını bu şekilde görüntülemek benim için büyük şans oldu. Kocam arada sırada "olmayacak böyle sana profesyonel bir makine alalım" diyor güzel anları yakalama hevesimi gördükçe...
 Bunlar ise büyümeye çalışan ceviz fidanı ve yeşil soğanlar...


Efendim babamın uyarısı üzerine bir yanlışımı düzeltmeye geldim :) benim aslında armut ağacı sandığım bu ağaç hurma diğer bir ismiyle Trabzon hurması ağacıymış. Elma büyüklüğünde olan turuncu bir meyve...

Belki de bir çoğumuz domatesin nasıl yetiştiğiniz bilmiyoruz... ben dayanamayıp erken de olsa kopardım bir tane... napıyım? çok güzel kokuyorlardı :)


İşte bahsi geçen fasülyeler... henüz çiçek aşamasındalar...


Dalından koparılıp yenen biberin tadını biliyor musunuz? ben biliyorum :)





 Katran Ağacı...




 

 Evimizin hemen yanındaki Katran Ağacımız. Ağacımız diyorum çünkü babamın amcası 92 yaşında vefat etmiş ve babamın anlattığına göre aynı amcamızın dediği şu idi " ben 7 yaşındayken bu ağaç yine böyleydi" nerden baksanız 200 senelik ağaç bu Katran Ağacı... bizim damımız konumunda :)



 
"Bu kadar bitki içerisinde bu da nerden çıktı" dediğinizi duyar gibiyim :) ama bahsetmeden geçemeyeceğim... bizim yaylanın milli tatlısıdır "kıstarmaç"... adının ilginç olduğuna katılıyorum :) aslında çok basit; iki bisküvi arasına inceltilerek yerleştirilmiş lokum... gelen misafire mutlaka ama mutlaka ikram edilen bir atıştırmalık... belki eskiden köy yerlerinde yokluktan ileri gelen bir adet... ama bizim gözdemiz :) şimdilerde 6 yaşında olan yiğenim İrem'in bile gözdesi... "anneanne bana kıstırmaç yapar mısın?" diye sık sık istekte bulunması her ayrıntıyı unutsa da kıstırmaçı unutmadığının bir kanıtı :)... siz de deneyin eminim ki hoşunuza gidecek...



TAVUKLU NOHUTLU PİRİNÇ PİLAVI (ALATLI PİLAVI)

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 14:56 0 yorum
 

Bu kez size benim yapmadığım ama blogun kuruluşundan bu yana benimle aynı heyecanı paylaşan teyzemin yapıp benim için resimlediği bir tarifi paylaşacağım.

Tavuklu nohutlu pirinç pilavı. Tavuk, nohut ve pirinç birleşti mi tadının ağzımıza layık olacağı bilinen bir gerçek :) teyzem ve kuzenimin yaptıkları pilavın resmini bana yolladıktan sanırım bir gün sonra izlediğim bir yemek programında aynı malzemelerden oluşan bir pilav yaptılar. Adını ise "ALATLI PİLAVI" olarak verdiler. Pilavın tarihini ise Mengücek Beyliği'ne dayandırdılar. Meğerse teyzem tarihi yıllar öncesine dayanan bir beyliğin yemeğini yapmış :) hemen aradım teyzemi ve olayı anlattım. Bizim için güzel, gülümseten bir tesadüf oldu... yazmaya başlayalım aslında alatlı pilavı olan tavuklu nohutlu pilavın tarifini :)


 Malzemeler
  • 1-1.5 su bardağı haşlanmış nohut
  • Haşlanmış ve didilmiş tavuk but (kalça)
  • 2 su bardağı pirinç
  • 4 su bardağı soğuk tavuk suyu
  • Tuz







Yapılışı
  1. Haşlanmış ve didilmiş tavukları yağda bir kaç dakika çevirdikten sonra üzerine önceden haşlanmış nohutları ekleyin. Nohutları tavukların üzerine güzelce yayın.
  2. Nohutlardan sonra karıştırmaksızın pirinçleri ekleyin.
  3. 4 su bardağı tavuk suyunu tencerenin kenarından ilave edin. ( su ve pirinç ölçülerini kendi el ayarınıza göre ayarlayabilirsiniz)
  4. Pilav demlendikten sonra büyük bir servis tabağını tencerenin üzerine ters kapatın ve hızlıca çevirin. Pilavın tabağa oturduğundan emin olduktan sonra tencereyi kaldırın.
  5. Servis yaparken pasta dilimleri şeklinde servis yapabilirsiniz...
NOT: Seramik ya da teflon tencere kullanırsanız, pilavın tabağa aktarılması işlemini garantiye almış olursunuz :)

AFİYET OLSUN...



GEÇMİŞ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN :)

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 13:41 0 yorum
 
 
Sıcak bir Mersin gününden hepinize selamlar :) dışarısı sıcak ama çok şükür balkonumuz püfür püfür... bu güzel esinti içinnde, lafı fazla uzatmadan herkesin geçmiş bayramını kutlamak istiyorum. Bayramda kutlayamadım çünkü bayramdan iki-üç gün önce çıkmıştık tatil için yola... gecikmeli de olsa bu ve bundan sonraki bayramlarda -arada değişse de tadı- milletçe ağzımız tatlı, yolumuz aydınlık olsun inşaallah... umutlarmızın her daim canlı kalması, dileklerimizin gerçekleşmesi umuduyla mutlu günler diliyorum, sevgiler... 

5 Ağustos 2013

MÖNÜ\MENÜ ÖNERİLERİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 01:27 0 yorum
Arabaşı Çorbası - Patlıcan Dizme - Arpa Şehriye Pilavı - Yoğurtlu Mantı - Humus - Salata - Tramisu

Evet farkındayım yemekler alabildiğine alaturca, tatlı ise bir o kadar alafranga :) yemekler zaten ağır olduğu için tatlı hafif olsun diye düşündüm... afiyet olsun

3 Ağustos 2013

KANDİL SİMİDİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 17:33 2 yorum
 



 

Hepinize hayırlı kandiller... en önemli ve en kutsal günlerden biri Kadir Gecesi bizim için... Her birimizin dualarının kabul olmasını diliyorum. İstiyorum ki, gözü yaşlı kimse olmasın, istiyorum ki, dert ızdırap çeken kalmasın, istiyorum ki, herkesin gönlü hoş, ağzı tatlı olsun...

Bugün kandil için bir şeyler yapmak geldi içimden. Önce lokma dökmek istedim fakat eksik olmasınlar, iftar için gelen dostlarımızın getirdiği tatlılar hala beklemedeler... o yüzden kandil simidi yapmaya karar verdim. Çok pratik ve bereketli bir tarifi var. Aşağıdaki ölçüden neredeyse 4 tepsi çıkıyor. Pastane pastasını aratmayacak çıtırlıkta olması ve ağızda dağılıvermesi ise cabası... resimlerken bir kaç kere oruç olduğumu unutup ağzıma atıvermeye yeltendiğimi itiraf ediyorum :) geçelim dimi tarife :)

Malzemeler
  • 125gr. margarin\tereyağı
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 çay bardağı yoğurt
  • 1 yumurta sarısı (içine)
  • 2 yumurta akı (dışına)
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı karbanot
  • 1-2 su bardağı susam (bulamak için)


Yapılışı
  1. Margarini\tereyağı azıcık elinizle yumuşattıktan sonra yumurtanın sarısını beyazından ayırın ve sarısını içine ilave edin. Geri kalan malzemeleri de ekleyin ve kulak memesi kıvamında bir hamur elde edin.
  2. Hamurdan ufak parçalar alarak, tezgahta ince uzun şeritler haline getirin. Uçlarından birleştirerek ufak daireler elde edin.
  3. Elde ettiğiniz yuvarlakların her iki tarafını, önce yumurta akına sonra susama batırarak fırın tepsisine yerleştirin.
  4. Simitler ince ve küçük olduklarından çok çabuk pişecektir o yüzden arasıra kontrol etmenizi tavsiye ederim.

NOT: Bu ölçülerden oldukça fazla simit çıkıcağından, isterseniz fazlasını saklama kabı içinde derin dondurucuda saklayabilir, habersiz gelen misafirlerinizi şaşırtabilirsiniz :) o kadar uzun oturamam derseniz ölçüleri yarıya indirerek yapabilirsiniz.


AFİYET OLSUN....


DÜĞÜN ÇORBASI

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 01:34 0 yorum
Havalar sıcak ama kendimi çorba eklemekten alıkoyamıyorum :) şimdi olmasa bile kışın mutlaka işinizi görür diye düşünüyorum. Klasik çorbaların tadı için bir şey demiyorum ama bazen değişiklik istiyor insan. Bu nedenle araştırıyorum güzel sonuçlar alınca da defterime ekliyorum. İşte düğün çorbası da bunlardan biri... biraz endişeli başladım yapmaya çünkü bildiğimiz ve sürekli yaptığımız çorbalardan farklı olacaktı. Önce biz yedik sonra görücüye çıkardım :) tam not aldı ve sizlerle buluşmayı hak etti...
 

 Malzemeler
  • 250-300gr. haşlanmış gerdan ya da boyun eti
  • 8 su bardağı et suyu
  • 3 çorba kaşığı un
  • 1 yumurta sarısı (isteğe bağlı)
  • yarım limon
  • tuz
  • sosu için; tereyağı ve kırmızı toz biber 
  •  
    Yapılışı
     
    1- önce eti haşlayın ve soğuduktan sonra ince ince didin. Etleri, et suyuyla birlikte haşlanmaya bırakın.
    2- unu et suyundan yavaş yavaş ekleyerek çırpın, içine limon suyunu ve tuzu ekleyin.(ben yumurta koymuyorum ama siz isterseniz bu aşamada karışıma ekleyebilirsiniz) 
    3- karışımı pürüzsüz olması için süzgeçten geçirerek çorbaya ilave edin.
    4- servis sırasında tereyağda yaktığınız
    kırmızı biberle soslayın.
     
     
     
    AFİYET OLSUN...
     
     
     
     
     

2 Ağustos 2013

TRABZON

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 11:42 0 yorum
Karadeniz gezimizin en uzun ve belki de en güzel bölümü Trabzon'du. Şehir merkezini yarım saat kadar turladıktan sonra yola çıktık. İlk durağımız Trabzon Ayasofya Müzesi oldu. Galiba eskiden her şeyin ruhu bir başkaymış ki bu geride bıraktıkları her izde kendisini gösteriyor...

 Ayasofya Kilisesi Trabzon Rum İmparatorluğu zamanında inşa edilmiş. Eski binaların Türk ya da yabancı ayırt etmeksizin yıllarca ayakta dimdik duruyor olmaları insanı her defasında hayretler içinde bırakıyor. Hele ki çağımızın en fazla 5 yıl sonra dökülmeye başlayan binalarını düşününce...

Bu iki resim arasında en fazla 5dk. zaman farkı var :) aradaki farka bakar mısınız? bu resim sanki akşam üzeri çekilmiş gibi. Karadeniz -sonraki resimlerde daha net göreceksiniz- çok değişken bir iklime sahip... hava günlük güneşlikken anında ağlamaya hazır bir hal alıyor...


VE SÜMELA...


İnsan aşık olmaya görsün, yapamayacağı şey yok... sadece beşeri aşkı kastetmiyorum... uhrevi aşklar insanı olağanüstü şeyleri yapmaya muktedir kılıyor galiba... buna en güzel örneklerden birisi Sümela...
Rivayet odur ki; Atinalı iki keşiş Barnabas ve Sophronios, rüyalarında Hz. İsa'nın havarilerinden Aziz Luka'nın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryem'in bebek İsa'yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın bulunduğu yeri görürler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz yola çıkarlar ve burada karşılaşırlar. Gördükleri rüyayı birlerine anlattıklarında bu durumu kendilerine verilen ilahi bir işaret olarak addederler ve burada manastır inşaa etmeye karar verirler.




 
Rivayet ister gerçek olsun ister gerçek dışı, bir gerçek var ki o da çağlar öncesinde -desek yanlış olmaz- kayaları oyup böyle  bir eser meydana getirmek buradan bakınca akıl almaz geliyor... İçeride resim çekmek yasak olduğundan resmedemedik ama neredeyse zeminden tavana kadar freskler ve Hristiyan inancına ait ikonlar var. Renkleri ise hala capcanlı...
 


Bu iki resim ise Sümela'dan karşı dağların görünüşü... "başı duman pare pare" tam da yerini buldu galiba :) o kadar yüksek ki Zigana, dam gibi...
 
 
UZUNGÖÖÖÖÖÖL

 Gezinin en keyifli yeri Uzungöl'dü. İki gün kaldık burada. Resmen 4 mevsimi yaşadık iki günde :) elimizden şemsiyemiz ve hırkamız eksik olmadı hiç... bu resmi yaylalara giderken çektik. Bizim ayrıca bir ayar yapmamıza gerek kalmadı..

 4 mevsimi yaşadık dedim ya işte size kanıtı :) aynı gün aynı saat aralığında çekilmiş bir resim...

 Uzungöl'ün gerçek ev sahipleri :)

 Bu da Uzungöl'ün gecesinden...
 
 






 

Bu görüntüler ise yaylalara çıkarken dayanamayıp kaydettiğimiz güzellikler... keşke havasını ve kokusunu da paylaşabilseydim sizlerle...
 




 Son olarak horon tepme yani horon vurma çabalarımız :) ne kadar başarılı olduk tartışılır ama eğlenceli olduğu konusunda hepimiz hemfikirdik...
 

ben gibi benim gibi...hayat gibi... Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review