Pages

25 Haziran 2013

FIRINDA PATATES ( HASSELBACKEN )

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 13:06 2 yorum
 

   İlk olarak 1700'lü yıllarda İsveç'te bir restoranda servis edildiği söylenen Hasselbacken yani fırında patates oldukça kolay ve bir o kadar da lezzetli bir aparatif. Görüntü açısından da çok görkemli... İlk kez denedim ben de bu tarifi. Sonuç güzel olunca da sizlerle paylaşmak istedim. Servis alanı da geniş ayrıca... İsterseniz et ya da tavuk yemeğinin yanında isterseniz de kahvaltı sofralarında servis edebilirsiniz.


Sonradan aklıma aralarına kaşar peyniri koyarak yapabileceğim aklıma geldi. Tabi zamanını kaçırdım :) Yinede koydum aralarına kaşarları fakat yanacakları korkusuyla çıkarmak zorunda kaldım. Kaşarlı denemek isterseniz çıkarmaya yakın fırından alıp aralarına kaşarı yerleştirip tekrar fırana verebilirsiniz. Hadi geçelim mi artık tarifi yazmaya.





Malzemeler

  • 4 orta boy patates
  • 2 diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı zeytin yağı
  • Tuz
  • Kekik

Yapılışı

  1. Patateslerin kabuklarını fırçalayarak temizleyin. (Bir iki saat önceden içi su dolu derin bir kabın içinde bekletirseniz daha kolay temizlenir) 
  2. Patateslerin altından biraz kesin ki zeminin üzerinde düzgün bir şekilde durabilsin. Dilimleri ayırmadan kesebilmek için patatesleri iki kalem arasına alın ve bıçak kalemlere temas edene kadar kesin.
  3. Zeytinyağı, tuz, kekik ve rendelenmiş sarımsağı karıştırıp sos haline getirin.
  4. Fırın kağıdı yerleştirdiğiniz tepsiye patatesleri yerleştirin ve yumurta fırçası yardımıyla sosu dilimlerin arasına ve patateslerin üzerine sürün. Önceden ısılıtılmış fıranda 20-25dk. pişirin.

NOT: Patatesleri arasıra kontrol edin ve en az bir kere fırından çıkarın, dilimlerin arasını açarak kalan sostan sürün.


AFİYET OLSUN...


24 Haziran 2013

ŞEKERPARE REÇELİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 16:13 0 yorum




Yine bir reçel tarifiyle geldim. Aslında daha önce yazdığım çilek reçelinden farklı değil bu reçelin de tarifi. Ben bu tarifi öğrendim öğreneli her şeyin reçelini yapar oldum :) o kadar kolay ki yapması... stressiz, zahmetsiz... Tarifi yeniden yazıcam bir başka sayfaya gitme zahmetine katlanmayın diye :)




Malzemeler

  • 1 kilo şekerpare
  • 3.5 su bardağı su
  • 1 kilo şeker
  • Bir orta boy limon





Yapılışı

  1. Su ve şekeri koyulaşıncaya kadar (takriben 25 dk.) kaynatın. Sonra içine çekirdeklerini ayıkladığınız şekerpareleri atın ve kaynatmaya devam edin. Yalnız burda söylemem gereken bir şey var ki o da şekerpare reçelini çilek reçeline oranla daha fazla kaynatmanız gerektiği. Çünkü şekerpare çileğe göre daha geç koyulaşıyor.
  2. İstediğiniz koyuluğa geldiğinde içine limonu sıkın. 10-15 dk. daha kaynattıktan sonra ateşten alın.
  3. Dilerseniz en az bir gün üstüne temiz bir tülbent kapatıp güneşlendirin. Böylece reçeliniz hem daha kıvamlı hem de uzun ömürlü olacak.


AFİYET OLSUN...


18 Haziran 2013

İÇLİ KÖFTE

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 14:08 0 yorum




Uzun sayılabilecek bir aradan sonra yeniden merhaba... Bu kez çoğumuzun, ilk zamanlar benim de gözümü korkutan bir tarifle karşınızdayım. İçli köfte... Genelde davet sofralarını süslese de arada sırada kendimizi de şımartıp yapmak gerekir diye düşünüyorum. Aslında zahmetli ama daha çok endişe verici bir yemek :) bütün püf noktalı uygulasanız da yine de kendinizi alamıyorsunuz acaba dağılacak mı korkusundan :) çok şükür uzun zamandır bu korkulardan uzağım. Artık bir el ayarım var. Korkusuzcaa atıyorum köfteleri suya :) Ben bunu ölçü kullanarak sağladım ama ölçü kullanmadan yapanlara da şapka çıkartırım. Hadi geçelim tarifi yazmaya...


Malzemeler

       İç Malzemesi
  • Yarım kilo az yağlı kıyma
  • 3 adet soğan
  • Bir su bardağı iri doğranmış ceviz
  • Maydanoz
  • Tuz, karabiber, kimyon
  • 1 yemek kaşığı salça

      Dış Malzemesi

  • 3 su bardağı ince bulgur
  • 1.5 su bardağı irmik
  • 1.5 su bardağı un
  • 2 yemek kaşığı salça
  • Tuz, karabiber, kimyon


Yapılışı

  1. Dış malzemesi için gereken bütün malzemeyi karıştırın üzerine sıcak su gezdirerek kabaca karıştırıp yoğurun. 30-45 dk bekletin.
  2. İç harcını hazırlamak için ise:
  3. kıymayı yağda kavurun renkleri döndükten sonra yemeklikten biraz daha küçük doğradığınız soğanları ekleyin. Daha sonra salçasını ve baharatını ekleyin. İndireceğiniz anda maydanozları ekleyin ve soğumaya bırakın.
  4. İç harç soğurken siz de dış harcı yoğurun. Kıvamın geldiğini hamurun tepsinin içinde kolayca toparlanmasından ve sakız gibi olmasından anlayabilirsiniz. (İçli köfteyi et kıyma makinelerinde yapan da var ama olmayanlar için annemin taktiğini paylaşayım sizinle :) Annem yoğurma işlemini mutfak robotunda yapıyor bu şekilde kollarınızı da yormamış olursunuz)
  5. Daha sonra hamurdan yumurta büyüklüğünde parçalar alın sol avcunuza alın ve alt tarafından sağ elinizin işaret parmağıyla ortasında etrafı incelene kadar bir yuva, boşluk oluşturun. İç harçtan bu boşluğa yeteri kadar koyun ve yavaş yavaş ağzını kapatın. ( Daha önce yapmamış olanlar için ilk yaptıklarında zor gelebilir ama zamanla eliniz alışıyor ;)
  6. Genişçe bir tencere su koyun, kaynadıktan sonra içine tuz, isterseniz biraz karabiber atın ve bolca limon sıkın. Limon köftelerin dağılmasını önleyecek.
  7. Köfteleri suyun içine atın 5-6 dakika sonra suyun üstüne çıktıklarında tencereden bir kevgir ya da tencere süzgeçleriyle çıkarın.

NOT: Ben kıymalı harcı pişirirken bir yemek kaşığı kadar iç yağı koyuyorum. Bu hem lezzetini arttırıyor hem de daha kolay donmasını sağlıyor. Kullanmak isterseniz tavsiye ederim.


AFİYET OLSUN...


BANA BİR MASAL ANLAT BABA

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 13:06 0 yorum

"bana bir masal anlat baba, içinde bütün oyunlarım, kurtla kuzu olsun, şekerle bal"

Hayat acıyla tatlının en harman olduğu yermiş baba. bir yandan tatlı tatlı yaşarken diğer yandan acıyı tatmanın verdiği burukluk her hücresine siniyormuş insanın. Bunu şimdi bu yaşımında daha iyi anlıyorum.


Geçmişe, çocukluğuma dönüp baktığımda her nedendir bilmem çok şey hatırlamıyorum. İllaki vardır ama galiba hep büyük bir çocuk oldum ben, çocuk gibi bir çocukluk geçirdim mi merak ediyorum :) Adını koyamadığım bir sorumluluk hissi vardı hep. Can çıkar huy çıkmaz derler ya öyleymiş; bir türlü salıveremiyorum kendimi...


Çocukluğumda seninle yaptığımızı hatırladığım en net şey, birlikte marşlar söylememizdi :) Üstümde çiçekli pijamalarım koluna yatar, bir marştan diğer marşa geçerdik bağıra çağıra. Bir de pikniklerimiz vardı tabi... "hadi pikniğe gidiyoruz" tüm aile dururken neden pikniğe gidilir ki? tabi ki ders çalışmak için :) "bir topic seç bakalım" istemeye istemeye seçilen topic sonunda "yes, say something about the topic" :) ne emekler verdin... belki de ayağını uzatıp tv izlemek istiyordun o zamanlarda ya da kitap okumak... inşaallah karşılığını bulur ve hayal ettiğimiz yerlerde oluruz...
 

Bak yine yaptım :) tıpkı annemde olduğu gibi yine kendimi attım öne. Biraz bencil miyim ne :) yok, hayır. Hayatım boyunca bencil bir insan olamadım. Hep derim insanın karşısındakini mutlu etmesi için önce kendisi mutlu olmalı diye ama...


Dürüstlüğün, insanlığın, inancın ne olduğunu sen gösterdin bize... seni örnek aldık. Hatalarımızda çekindik çatık kaşını görmekten... ama "hatalar insanlar içindir" dedin çoğu zaman... bizim kararlarımıza öncelik verdin, dinledin bizi...özür dilemeyi de öğrendik ama önemli olanın aynı hatayı tekrar etmemek olduğunu da aynı zamanda. Ne olursa olsun dik durmayı senden öğrendik. Senden öğrendik karşımızdakine saygı duymayı, insanlara bu şu diye değil de ismiyle hitap etmeyi... senden öğrendik insanları kandırmamayı... aldığımız sevginin, saygının karşılığını vermeyi, kıymetini bilmeyi... 

Bir ağızdan olmasa da bir gönülden kardeşlerimle seni seviyoruz, babalar günün kutlu olsun babam, inandığımız bu güzel masalı ömür boyu gerçek kılarak yaşamayı umut eden kalbimle selamlıyorum...



NOT: Yazım hazır olmasına rağmen sağlık nedenlerinden dolayı zamanında yayınlayamamıştım.
 
 
 
 
 

9 Haziran 2013

HOŞGELDİN AZRA

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 12:00 8 yorum


HOŞGELDİN AZRA

Teyzemin üçüncü kuzusu biraz aceleci çıktı :) Daha bir haftası var derken, cuma gecesi "yeter artık ben geliyorum" dedi :) Hoş geldin Azracık, dilerim hayatı hep hoş tarafından görürsün. Şansın, bahtın açık, kaderin güzel olsun...

Bunlar da Azra için yaptığım doğum kurabiyeleri... Erken gelince ben de hazırlıksız yakalandım :)




 



 
 
 
 
 
 

7 Haziran 2013

ÇİLEK REÇELİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 09:38 8 yorum
ÇİLEK REÇELİ






Yaz geldi... Bir taraftan tatil sezonu diğer taraftan da kış hazırlıklarının sezonu açıldı :) Durdurak yok... Yakında başlar domates konserveleri, salça ve reçel hazırlıkları... tabi bunları kendi yapanlar için geçerli bu maroton. Vakti olanlar ve elinden gelenler için galiba en sağlıklısı bu...

Bilmiyorum aranızda reçel yaparken benim yaşadığım tedirginlikleri yaşayan var mı? Kıvamı yerinde olacak mı yoksa kaskatı mı kesilecek :) Bu kez öyle bir çekincem yok.. Öğrendiğim yeni tarifle artık bu tip kaygılarım olmayacak. Tek kaygım, yemeği fazla kaçırmayıp kilo almamak olacak :) Çünkü sonuç mükemmel. Üstelik bu yöntemle reçel yapacağınız meyveyi akşamdan şekere yatırmak zorunda da değilsiniz. Unutmadan, tarifi bütün meyvelerde uygulayabilirsiniz. Hadi artık hepimize büyük kolaylık sağlayacak bu tarifi yazmaya başlayalım...





Malzemeler

  • 1 kilo çilek
  • 1 kilo şeker
  • 3.5 su bardağı su
  • 1 orta boy limon

Yapılışı

  1. Şeker ve suyu koyu bir kıvam alana kadar en az 20-25 dk. kaynatın.
  2. Koyulaştıktan, adeta bir şerbet kıvamı aldıktan sonra çilekleri ekleyin ve yaklaşık 20 dk. daha kısık ateşte kaynatın. Bu esnada limon suyunu ekleyin ve bir 10 dk. daha kaynatın. İstediğiniz koyuluğa geldiğinde reçelin altını kapatın.

NOT: Annemden öğrendiğime göre, üzerine bir tülbent kapatıp en az bir gün güneşte bekletirseniz reçeliniz küflenmeyecektir.


AFİYET OLSUN...


ZEYTİNYAĞLI TAZE FASULYE

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 08:54 6 yorum



ZEYTİNYAĞLI TAZE FASULYE




Merhaba, bu aralar pek keyfim yok . o yüzden pek giremedim. Amma hazırlıksız da değilim. Sanırım alışkanlık, hastalık gibi bir şey bu blog :) Yaptığım her şeyi fotoğraflayıp sizlerle paylaşmak istiyorum...

Geçen hafta sezonun ilk taze fasulyesini aldım. Uzun zamndır tezgahlarda aslında ama ben elimden geldiğince sebzeyi ve meyveyi mevsiminde almaya çalıyorum. Yeteri kadar etkileniyoruz çevrenin olumsuz etkilerinden, en azından önlenmesi elimizde olan olumsuzluklara engel olabilinir diye düşünüyorum...

Aslında normal yaptığımız taze fasulye yemeğinden çok da uzak değil benim tarifim. Yalnizca ufak tefek farklılıklar var. Geçelim mi tarifimize?





Malzemeler

  • 1 kilo taze fasulye
  • 4-5 orta boy domates
  • 1 orta boy soğan
  • 1 yemek kaşığı salça
  • Yarım çay bardağı su
  • Yarım çay bardağı zeytinyağı
  • Yarım çay kaşığı şeker
  • Göz kararı tuz

Yapılışı

  1. Fasulyelerin yıkayıp kılçıklarını ayıklayın.
  2. Çok derin olmayan bir tenceresinin ortasına baş tarafını ince kestiğimiz domatesi ağız tarafı aşağı gelecek şekilde koyun. Fasulyeleri kırmadan domatesin etrafına dairesel şekilde dizin.
  3. Domatesleri, soğanı rendeleyip, salça, su, yağ, tuz ve şekerle karıştırıp fasulyelerin üzerine gezdirin.
  4. Fasulyeler piştikten sonra düz bir kapak ya da tabak yardımıyla ters çevirip servis tabağına yerleştirin.

NOT: Hem fasulyeler hem de domatesler sularını bırakıcağından fazla su gerekmeyecektir. Yine de ara sıra kontrolü elden bırakmamak gerekir.


AFİYET OLSUN...


1 Haziran 2013

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 23:11 0 yorum


1.000.000'LUK SORU


Heredot'un yazdığı, Mısır Firavunu'nun dilin kökeni deneyinde doğunca çobana verilen, o dahil kimseyle konuşturulmayan çocuğun söylediği ilk kelime nedir?

Veeee cevap ekmeeeeeeeeek...

Kısa bir açıklama paylaşmak istiyorum:

"Bir fikre göre; Allah, Adem'i yarattı ve yaşayan her canlıyı Ademi'in seslendirdiği gibi isimlendirdi. Bir Hindu inanışına göre; diller evrenin yaratanı Brahma'nın eşi Saravasti tarafından yaratıldı. Çoğu dinde, insanlara dilin var oluşunu açıklayan ilahi bir kaynak vardır. Bu konuda deneyler yapılmıştır. İlk akla gelen eğer insanlar Allah vergisi dili kullanılıyorsa, yeni doğan çocuklar belli bir yaşa kadar hiç dilsel ses duymazlarsa o dili kullanmaları gerektiğidir.
Psammetichus adında Mısır'lı bir firavun iki yeni doğmuş çocuk üzerinde araştırma yapar. Keçilerin ve sessiz bir çobanın yanında  iki yıldan sonra çocuklar mısır dilini değil de Frikya dilinde ekmek  anlamındaki "bekos" kelimesini kullanmaya başlarlar. Çocuklar bu kelimeyi keçilerden be-kos halinde aldıkları kabul edilir."



 

SEVGİLİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 15:01 0 yorum

SEVGİLİ


" Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz
  İki bedenimiz var, bir başımız
  Ne kadar dönersem döneyim çevrende
  Er geç başbaşa verecek değil miyiz?"

                                       ÖMER HAYYAM



 

ben gibi benim gibi...hayat gibi... Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review