Pages

31 Temmuz 2013

KARADENİZ GEZİSİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 23:00 0 yorum

"Gitsek mi gitmesek mi" gitgeli içinde başladı Karadeniz maceramız :) Ufak tefek gezilerimiz oluyordu ama bu ilk uzak ve uzun soluklu gezimiz olacaktı. Eee Karadeniz'in methini biliyorsunuz, bu durumun verdiği hafif bir heyecan başladı içimizde rezervazyonumuzu yaptırdığımızda... Bir kaç gün sonra yola çıkacaktık. Gerek ilgililerden gerekse daha önce Karadeniz gezisi yapan tanıdıklarımızdan yanımıza alınması gerekenleri öğrendik ve hazırlığa başladık. Öncesinden araştırma yapmadık hiç netten. Her şey sürpriz olsun istedik ve sanırım hayatımızdaki en güzel sürprizlerden biriydi Karadeniz gezisi...


İLK durağımız Samsun oldu.





Samsun'da bizi en çok heyecanlandıran Atatürk ve arkadaşlarının Samsun'a çıkışına tasvir eden bu kare oldu. Sanki karşınızdalarmış gibi hissediyorsunuz. Yaşattığı duyguları anlatmıyorum bile...
 


















     SONRAKİ durağımız Bandırma Vapuru oldu. Vapurun içini gezme fırsatımızda oldu. Her şey o kadar canlıydı ki. Sanırım eşyalar değil ruhları ve yaşattıklarıydı bu canlılığı hissetiren...




























 

HUMUS

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 22:55 0 yorum
 Menşei Ortadoğu, Arap ülkeleri ve İsrail'e dayanan humus bize  Hatay'ın hediyesidir. Oralarda farklı bir yapılış tarzı var mı bilmiyorum ama ben benim öğrendiğim gibi tarif edeceğim size. Hemen hemen her yemeğinizin yanına yapabilirsiniz. Hiç yemediyseniz ilk başta değişik gelebilir ama ben seveceğinize inanıyorum :)

Malzemeler
  • 2 su bardağı haşlanmış nohut
  • 6-7 yemek kaşığı tahin
  • 10 diş sarımsak
  • yarım limon suyu
  • haşlanmış nohutun suyu
  • tuz
üzeri için
  • maydanoz
  • kimyon
  • sumak
  • tereyağ\sıvıyağ
  • kırmızı toz biber
Yapılışı
  1. Akşamdan ıslattığınız nohutları bir taşım kaynatarak suyunu süzün. Süzdüğünüz nohutları üzerlerine gelecek kadar su ekleyip düdüklüde pişirin.
  2. Pişen nohutları derince bir tencereye alın ve öncelikle 1 çay bardağı kendi suyundan ekleyerek blender ile ezin. Çataldan düşmeyecek bir kıvama gelinceye kadar su ekleyerek çekmeye devam edin.
  3. Nohutlar kıvama gelince tahini, tuzu, limonu ve rendelenmiş sarımsakları ekleyin. Bu aşamada tadına bakarak tuzunu ve sarımsağını ayarlayabilirsiniz (humusun yani çekilmiş nohutların rengi sarıdan kreme dönmüşse tahini yeterli demektir)
  4. Ezme işlemini bitirince, servisten önce, humusu çevirerek bir 10dk. kavurun (içine hiçbir şey eklemiyoruz)
  5. Küçük bir tavada yağı kızdırın içine kırmızı toz biberi atın ve sos haline getirin.
  6. Kavrulan humusu servis tabağına alın. Üzerine kimyonu, sumağı ve kıydığınız maydanozu serpin. En üste kızdırdığınız biberli yağı gezdirin.


AFİYET OLSUN...


TARATOR

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 18:17 2 yorum
 
Ana yemekler tamam da ya yanına yapacağımız ara soğuk ve sıcaklar ne olacak... işte bu noktada kendim için bulduğum çözümleri sizlerle de paylamak için geldim yeniden :)
 
Çok yıllar önce kapı komşumuz sayesinde tatmıştık taratoru ama o zamandan bu yana bir kaç kez niyet etmeme rağmen yapmamıştım. Bu blog unuttuğum tarifleri hatırlamama güzel bir vesile oldu... Geçenlerde tuzda balık yaptığımızda yanına en iyi ne gider diye düşündüğümde ilk aklıma gelen tarator oldu... gayet lezzetli bir meze oldu... dilerseniz geçelim tarife :)
 
Malzemeler
  •  1 çay bardağı tahin
  • 9 yemek kaşığı su
  • 9 yemek kaşığı limon suyu
  • 3 iri diş sarımsak rendesi
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 7-8 dal maydanoz 



Yapılışı
  1. Tahini derince bir kaba alın. Bir yemek kaşığı su bir yemek kaşığı limon suyunu ekleyin.
  2. Limon ve suyu her defasında birer kaşık ekleyerek tamamlayın. Eklerken mutlaka çırpmaya devam edin.
  3. Tahin önce koyulaşacak, fakat limonu ve suyu ekledikçe yavaş yavaş kıvamını almaya başlayacak.
  4. Tahinli karışım, krema kıvamını alınca hazır demektir. Bu aşamada rendelenmiş sarımsak, tuzu ve kıyılmış maydanozu ekleyip karıştırın. (damak tadınıza göre tuzunu azaltıp arttırabilirsiniz)

NOT: Niyetim reklam yapmak ya da marka vermek değil kesinlikle ama bu verdiğim su ve limon ölçüsü okyay tahinle hazırlanmış tarator içindir. Kıvamı daha akışkan ya da koyu olan tahinlerde ölçüleri buna göre ayarlamalısınız. Verdiğim tarifleri denediğiniz takdirde güzel sonuçlar elde etmeniz için not düşmek istedim :) sevgiler...


AFİYET OLSUN...


 


30 Temmuz 2013

BAKLAVA (EV YAPIMI BAKLAVA)

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 05:36 2 yorum


Gece gece derdine ne oldu diyebilirsiniz ama sahurdan sonra uyku kaçınca can sıkıntısı peyda oluyor :) ee ben de boş durmayım dedim ve daha önce yapıp arşive aldığım bir tatlıyı yazmak istedim. Geçenlerde iftara gelen arkadaşlarımız için yaptım. Belki de görüp, bayramda yapmak istersiniz diye düşündüm :)

Bundan neredeyse 7-8 yıl önce Havva Halam'dan öğrenmiştim baklava yapmayı. İyi ki o gün oraya gitmişiz, iyi ki halam baklava yapmış ve iyi ki ben cesaret edip denemişim :) Bu tarifi bana kazandırdığın için teşekkür ederim halacım. Şimdi vaktim olduğu sürece bayramlarda yapmaya çalışırım. Yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin ve ellerinize sağlık :) bakalım kimler cesaret edip deneyecek :)

Malzemeler
  • 1 çay bardağı yoğurt
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • Yarım çay bardağı su
  • 1 yemek kaşığı sirke ya da limon suyu
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • Çay kaşığının ucuyla azıcık tuz
  • 2-3 su bardağı çekilmiş ceviz içi
  • 250 gr tereyağı\margarin
  • Yeterince un
  • Açmak için nişasta
Şerbeti İçin
  • 3.5 su bardağı şeker
  • 3 su bardağı su
  • Yarım limon

Yapılışı
  1. Bütün malzemeleri karıştırarak yoğurun. Kulak memesi kıvamına gelene kadar un ekleyin.
  2. Hamuru en az yarım saat dinlendirin.
  3. Hamuru önce ikiye ayırın sonra her iki parçadan 20 olmak üzere toplamda ceviz büyüklüğünde 40 beze elde edin. Bu 40 sayısı gözünüzü korkutmasın çünkü tek tek açmayacağız :)
  4. Elde ettiğiniz bezeleri 10 ar 10 ar olacak şekilde ayırın. Bezeleri önce pasta tabağı büyüklüğünde açın ve aralarına nişasta serperek üst üste koyun. En son 10. bezenin üstüne de nişasta serpin ve merdane yardımıyla kullanacağınız tepsi büyüklüğünde açın.(merdaneyle oklavaya oranla daha kolay oluyor en azından bana göre )
  5. Açtığınız hamuru yağlanmış tepsiye serin, fazlalıklarını kesin. Bu işlemi diğer 30 beze bitene kadar tekrarlayın.
  6. İlk 20 beze bitince arasına irice çekilmiş cevizi serpin. İsterseniz her 10 kat araya da ceviz koyabilirsiniz.
  7. Bezelerin tamamını bitirip tepsiye yerleştirdikten sonra dilimlere ayırın ve ocakta erittiğiniz sıcak tereyağını baklavanın her yanına gelecek şekilde yayın.
  8. Önceden ısıtılmış fırında 150-160 derecede üzerleri kızarıncaya kadar pişirin.
  9. Şerbet konusunda bir baklava ustasından hem baklavanın hem de şerbetin ılık olması gerektiğini yoksa tatlının şerbeti yeteri kadar çekmeyeceğini öğrendim. Ben de bu tarife göre verdim şerbeti. Şu halde, baklavayı fırından çıkardıktan sonra 2-3 dk dinlendirin ve ılık şerbeti her tarafına gelecek şekilde yayın.
Dener ve sonuçları paylaşırsanız sevinirim :)

AFİYET OLSUN...


MENÜ\MÖNÜ ÖNERİLERİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 04:35 0 yorum
Millet olarak misafir ağırlamaktan hoşlanırız... arkadaş, eş, dost ve aile efradıyla yapılan sohbetlerin tadı başkadır. Davet yemek daveti değilse iş kolaydır, yapılacaklar bellidir :) pasta, börek... ama iş yemek davetine gelince biraz zorlaşıyor. Çorba ne yapılacak, ana yemek ne olacak... ana yemeği ayarladık yanına ne yapacağız :) zaman zaman ben de bu sıkıntıyı çekiyorum... aynı sıkıntıyı çekenler olabilir diye bir kaç menü önerisi hazırladım. Üçer beşer arttırmaya çalışacağım sayılarını... İşinize yararsa ne mutlu bana :)

 
  • Düğün Çorbası - Garnitürlü Çanak Köfte - Fırında Mantar - Patates Püresi - Yeşil Salata - Humus -Şekerpare

  • Domates Çorbası - Tuzda balık - Zeytinyağlı Barbunya - Humus - Roka Salatası - Gavurdağı Salatası - Soğan Salatası - Helva \ Kadayıf Sarması 


 

 
 

25 Temmuz 2013

TUZDA BALIK (TUZDA SOMON)

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 19:10 4 yorum
 
Günün ikinci yemeğine hoşgeldiniz :)
Dün iftarda tuzda balık vardı... denemeyenleriniz için ısrarla öneriyorum. Balığın yağı, tadı olduğu gibi içinde kalıyor. Balık yiyelim omega yönünden kuvvetlenelim diyoruz ama yağda kızartınca bütün bu vitaminleri kaybediyoruz. Ara sıra yapmaya devam etsek de aslında ya bu şekilde ya da ızgarada yapılıp tüketilmeli bana göre.

Tuzda balığı ilk olarak kız kardeşimde yedik ve çok hoşumuza gitti. Tarifini de ondan aldım. Biz galiba çok şanslı bir aileyiz... Hepimiz değişik tatlara açığız ve kocamdan enişteme kadar hepimiz bir yerinden bulaşıyoruz mutfağa... en büyük usta ise babam, çok güzel yemek yer :)))) yerken söylediği iltifatlar ise bizi kandırmaya yeter :))

Yine kantarın topuzunu fazla kaçırdım ve lafı uzattım. Duyar gibiyim "Hilal yeter artık tarife geç" dediğinizi :) o  zaman geçelim bakalım...


Malzemeler

  • 1 adet somon (alabalık, levrek veya çipura da olur)
  • 2 kilo iri tuz (salamura tuz yalnız kaya tuzu olmayacak)
  • 1 yumurta akı
  • Su
Yapılışı
  1. Tuzu derince bir kaba koyun. Üzerine bir yumurta akı ve bir kaç avuç su ekleyip yoğurarak karıştırın. Birbirini tutan macun kıvamında bir harç elde edin. Suyu bu kıvamı tutturuncaya kadar yavaş yavaş ilave edin (harcın sulu olmamasına dikkat edin)
  2. Fırın tepsisine ince bir tabaka halinde tuzu elinizle düzleştirerek yayın. Üzerine balığı yatırın. Balığın her tarafı kapanacak şekilde tuzla kapatın.
  3. Önceden ısıtılmış fırında ortalama 180 derecede yaklaşık 40dk pişirin. (size net bir derece ve dakika veremiyorum çünkü ısı ve pişirme hızı fırından fırına değişiyor. Mesela, balığın pişmesi, kardeşimin fırınında 1 saatti bulurken bize 40dk yetti. Yani fırınınız hızlı pişiren bir fırınsa 40 dk yeterli olacaktır yavaşsa 1 saat bekletmenizi tavsiye ederim) 
Bir bıçağın arkasından sert bir gereçle yavaş yavaş vurarak tuzu kırın ve altından çıkarın.



Balığın derisini kaldırdığınızda böyle güzel bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz :)


AFİYET OLSUN...



 

PATLICAN YEMEĞİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 17:06 1 yorum

Yaz geldi mi aklıma gelen ilk iki sebze taze fasulye ve patlıcan... ikisini de çok severiz ama yazın çok sık yapıldığı için çabuk da sıkılınabiliyor. Kendi adıma fasulye değil ama patlıcan yemeği bir ikiden sonra yavan gelmeye başlıyor bana o yüzden içine ya bir kırmızı biber ya da patates ekleyerek mutlaka bir şeylerle zenginleştirmeye çalışıyorum.

Patlıcan yapmak isteyip de yemek istemediğim zamanların birinde :) annem yetişti imdadıma. Annem de ben gibi sıkılır bazen ve çok başka başka malzemeleri karıştırarak elinin lezzetiyle - ki eli çok lezzetlidir, her yaptığı istisnasız güzel olur- harika bir yemek çıkartır ortaya. Yeri gelmişken hem beni hem kız kardeşimi "siz yapamazsınız" deyip mutfaktan uzaklaştırmadığı bilakis çocukluğumuzda bizi ufak ufak yemek yapmaya alıştırdığı, bizi yüreklendirdiği için anneme şükranlarımı bu vesileyle iletmek istiyorum... Annem sayesinde ne üniversite yıllarımda ne de evliliğimin ilk yıllarında hiç zorluk yaşamadım. Davet sofralarının sonunda güzel sözler duymak da cabası :) çok teşekkür ederim annecim :)

Eveeeet mevzu aile olunca laf uzuyor anlatmak da anlatmak istiyorsun... yukarıdaki cümleleri yazarken anılar geldi aklıma... merak etmeyin anlatmayacağım :) kestirmeden tarife geçeceğim... şimdiden afiyet olsun...

Malzemeler
  • 5 tane patlıcan
  • 1 tane soğan
  • 2-3 orta boy domates
  • Patlıcanları kızartmak için sıvı yağ
  • 4-5 diş sarımsak
  • 1 yemek kaşığı salça
  • Yarım çay bardağı su







Yapılışı
  1. Patlıcanları alacalı olarak soyun ince uzun parçalar halinde kesin. Yağ çekmemeleri için bol sıvı yağda kızartın ve havlu kağıda çıkarın. ( Bu arada bu tür yemeklerde bostan patlıcan kullanırsanız daha lezzetli olur. Yalnız malum bostan patlıcanlar büyük olduğu için patlıcan sayısını azaltmalısınız.)
  2. Yayvan bir tencereye önce kızarttığınız patlıcanları daha sonra ise ortadan ikiye bölüp uzunlamasına doğradığınız soğanı,  küpten biraz irice doğranmış domatesleri ve dilimlediğiniz sarımsakları ekleyin.
  3. Üzerine 1 yemek kaşığı salçayı ve yarım çay bardağı su koyup 10-15 dk soğan ve biberler yumuşana kadar pişirin. (Ayrıca yağ koymanızı önermiyorum zira patlıcanları yağda kızartmıştık.)
NOT: Kızarttığınız patlıcanları soğutup saklama kaplarında ya da buzdolabı poşetlerine koyarak kış için dondurabilirsiniz.

AFİYET OLSUN...



21 Temmuz 2013

SIKMA

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 13:27 3 yorum
 
 


Adı her yöreye göre değişse de herkes bilir sıkmayı. Çayın en güzel eşlikçilerinden biridir. Malzeme sıkıntısı da yok... aklınıza gelen herşeyle yapabilirsiniz iç harcını. Ben bu kez peynirli ve zeytinli yaptım. Biraz yumuşamıştı zeytinler atmaya kıyamadım. Bişeyleri atarken aklıma hep benim attıklarıma bile sahip olamayanlar gelir. O yüzden atmadan önce düşünürüm kurtarabilir miyim diye... zeytinli sıkma yapmak geldi aklıma zeytinleri değerlendirmek adına. Bu arada kayınvalidemin hakkını teslim etmeden geçemeyeğim. Sıkmaları ve börekleri çok güzel olur. Özellikle de çökelekli sıkması ve bilir misiniz bilmem ama tokmakanlı (semizotu) böreği :) Yumuşak sıkma yapmanın püf noktasını da ondan öğrendim :)  Hani erkekler annelerinin yemeklerini özlermiş ya, benim kocam özlemiyor hi hi :)))) Artık geçiyim dimi tarife :))


Malzemeler
  • 2 su bardağı kepekli un
  • 3\2 su bardağı su ( 1 su bardağından 2 parmak az)
  • 1 tatlı kaşığı tuz
 
Zeytinli harç
  • Zeytinlerin çekirdeklerini çıkartın.
  • Küp küp doğradığınız domatesleri, piyazlık yani yarım ay şeklinde doğrayıp tuzla hafif ovduğunuz bir orta boy soğanı ve maydonozu zeytinlerle karıştırın.
  • Zeytin yağ, nar ekşisi ve kırmızı pul biberle tatlandırın.
 
Yapılışı
  1. Unu derince bir kaba boşaltın. Ortasını havuz şeklinde açın ve tuzu üzerine serpin.
  2. Suyu yavaş yavaş ekleyerek yoğurmaya başlayın. Toparlandıktan sonra iyice yoğurun çünkü hamur yoğurdukça güzelleşiyor.
  3. Meşhur kıvam tarifimiz kulak memesinden biraz daha yumuşak bir hamur olması gerekir. Vaktiniz varsa en az yarım saat dinlendirin.
  4. Hamurdan mandalina büyüklüğünde bezeler alıp yuvarlayın. (bu ölçüden 6 beze çıkıyor)
  5. Tezgaha ve bezenin üstüne un serpip oklava yardımıyla tabak büyüklüğünde açın (yuvarlak olması şart değil dikdörtgen veya kare de olabilir :) rula yapınca şekli belli olmuyor )
  6.  Açtınız bezeleri ki biz bu haline "bazlama" deriz yağsız teflon tavada arkalı önlü pişirin.
  7. Pişirdiğiniz bazlamaların bir ucuna uzunlamasına harçtan koyun ve bir rulo şeklinde sarın (harç tercihinize bağlı, isterseniz patates veya peynirle de hazırlayabilirsiniz)
  8. Ayran yahut çayla servis edin.

AFİYET OLSUN...


20 Temmuz 2013

SÜS BİBERLERİMİZ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 14:44 0 yorum

Biberler için annem ve arkadaşımız Gülşah'a çok teşekkür ediyorum çünkü biberler onların bize hediyesi... baksanıza şu güzel çiçeklere... yakında ufak ufak başlarız biberleri görmeye inşaallah. Hatta iki tanesi dayanamamış bakın ortada minicikler daha :)



Büyük bir bahçede bir şeyler yetiştirme imkanınız yoksa hepinize tavsiye ederim en azından biber yetiştirmeyi ya da patates :) saksıda çok kolay yetişiyorlar. Kendi yetiştirdiğiniz sebzeleri yemenin verdiği mutluluğu anlatamam sizlere... inanın hayat katacaktır size... sevgilerimle...



 



İLK MAHSUL :)

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 14:27 0 yorum
 
 
Uzun zamandır (balkon) bahçemizden haber vermedim sizlere... üzülerek söylüyorum ki kıvırcık marullarımız çıkmadı :( filizleniyor umuduyla suladıklarımız meğerse doğada yetişen otlardanmış :) tam yerine yeşil soğan ekmeyi düşünürken annemler yayladan marul fidesi getireceklerini söylediler. Çok mutlu oldum tabii... marul fideleri gelir gelmez kocam ekti onları veeeee sonuç görüyorsunuz çok güzel oldular :) kabul ediyorum biraz tuhaf büyüdüler ama saksıda ancak bu kadar oluyordur diye avutuyoruz kendimizi :) aslında yavaş yavaş yapraklarını kesip yememiz gerekiyor belki de toparlarlar kendilerini ama kıyamıyoruz ki :)
 


Üzerlerinde neden olduğunu bilmediğimiz lekeler oluştu. Belki de sıcaktandır diyoruz... belki de ilaç istiyorlardır. Bakalım biz organik kalmaları için elimizden geleni yapacağız.
 

 
Bu da mis mi mis kokan fesleğenimiz :) arkasından görünen marullarımızla birlikte...
 
 
 
 


EZO GELİN ÇORBASI

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 13:45 2 yorum


Güzel bir ramazan gününden merhaba :) bugün sabah saatlerinde dışarı çıktım sanırım en fazla 5-6 dk yürümüşümdür ama sırıksıklam olmama yetti :) Allah bu sıcakta dışarda çalışmak zorunda olanlara yardım etsin...

Bu kez sıcak bir çorba paylaşacağım. Şimdi diceksiniz " bu sıcakta sıcak çorba mı!!! " diye ama havalar ne olursa olsun Ramazan faktörü var biliyorsunuz :) biz çorbayı çok severiz. Bu konuda tek şikayetimiz ise kısıtlı çorba alternatifleri... daha doğrusu içilebilecek çeşit sayısı az :) hazır çorba halinde çok sevmiştik ama kendim hiç yapmamıştım. Sağlık açısından zararlı olduğunu düşündüğümüz için nerdeyse 3-4 yıldır kullanmıyorum ama bu tatdan da mahrum kalmak istemedim ve sıvadım kolları :) sonuç mu? güzel oldu :) şu halde, hem bana hem size alternatif olsun bu çorba...



Malzemeler
  • Yarım çay bardağı pilavlık bulgur
  • Yarım çay bardağı pirinç
  • 1 çay bardağı kırmızı mercimek
  • 1 orta boy soğan
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 2 yemek kaşığı un
  • Yeteri kadar (yaklaşık yarım çay bardağı) sıvıyağ
  • Tuz, karabiber ve kuru nane





Yapılışı
  1. Bulgur, pirinç ve mercimeği yıkadıktan sonra 3-4 su bardağı suda haşlayın.
  2. Tencereye sıvı yağı kızdırın ve küp küp doğradığınız soğanları kavurun. Üzerine salçayı ekleyin. Bu arada baharatları ekleyin. Salçayı bir iki kez çevirdikten sonra 2 yemek kaşığı unu ekleyin ve kavurmaya devam edin.
  3. Un kavrulduktan sonra 1 çay bardağı soğuk suyla çırparak açın ve haşlandığı suyla birlikte bulgur, pirinç ve mercimeği ekleyin.
  4. Kaynadıktan sonra kıvamına bakın biraz koyu bir kıvam olması gerekiyor. Çok koyu olmuşsa sıcak suyla açabilirsiniz... (Takdir edersiniz ki özellikle kullanılan pirinç ve mercimek farkı kıvamı etkileyebiliyor)
  5. Üzerine nane serpip servis edebilirsiniz...

AFİYET OLSUN...

18 Temmuz 2013

SOĞUK ÇORBA (AYRANLI ÇORBA)

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 16:56 12 yorum
 
 
Hepinize selaaaaam... Uzun zamandır bloga yemek tarifi eklemiyordum. Ama bu arada boş durmadım tabi. En azından resimlemelerini yaptım ve stokladım :) Malumunuz Ramazan ayındayız. Günler uzun havalar sıcak olunca oruç tutmak biraz zor oluyor ama Allah bir şekilde sabrını veriyor... Çok severiz iftar sofralarını donatmayı...akşama kadar bir şey yemeyip akşam bayram tadında oruç açmak ne keyif ama :) iftar sofralarının vazgeçilmezi çorbalardır biliyorsunuz, ama sıcak yaz günlerinde içmesi biraz zor oluyor açıkçası. Yine de uzun süre boş kalan mide için en sağlıklı olanı çorba ile başlamak...
 
İşte tam da bu noktada imdada soğuk çorbalar yetişiyor :) Bu sıcaklarda içimizi serinletecek bir alternatif... az sonra tarifini yazacağım soğuk çorbayı sadece Ramazan'da değil çok sık yaparım. Çünkü hem besleyici hem doyurucu hem de  lezzetli... çok reklam yaptım dimi :) son olarak denemenizi tavsiye ediyor ve tarife geçiyorum...
 
 



Malzemeler
                                                                                      
  • 1 su bardağı döğme (buğday)
  • 1 su bardağı nohut
  • 3 su bardağı yoğurt
  • 1 yemek kaşığı kuru nane
  • Yeteri kadar tuz 

 Yapılışı
 
  1. Nohut ve buğdayı bir gece önceden ıslatın.
  2. Ertesi gün nohutu haşlayın ve suyunu süzüp yıkayın. Sonra nohutu ve buğdayı üzerlerine tuz atarak düdüklü tencerede (düdüğünü indirdikten sonra ya da ilk kaynamasını yaptıktan sonra) 25dk. pişirin ve soğumaya bırakın.
  3. Yoğurdu çırpın (koyu olsun istemezseniz içine biraz su ekleyebilirsiniz) daha sonra nohutu ve buğdayı ekleyin. Nanesini de attıktan sonra güzelce karıştırın ve dolapta soğumaya bırakın.
 
NOT: Nohut ve buğdayı haşladığınız suyu süzmenizi tavsiye ederim çünkü çorbanın hem rengini hem de tadını değiştiriyor.
 
 
 
AFİYET OLSUN...
 
 
 

 
 

16 Temmuz 2013

GÜNEY EGE GEZİSİ

Gönderen bengibi benimgibi zaman: 01:47 0 yorum
Geçen yıl bu saatlerde içimizde tatlı bir telaş vardı... telaşın adı ise Güney Ege'ydi. Yeni yerler görecek olmak, havasını tenüffüs edecek olmak her zaman heyecan verici olmuştur. Ben her şehrin kendine has bir kokusu bir havası olduğunu düşünürüm. Bilmiyorum ben gibi düşüneniniz var mı? Bir önceki yıl aynı heyecanı Doğu Karadeniz Gezisiyle yaşamıştık. İki bölgenin bir birinden farkı malum ama görünce bu fark nazarımızda iki katına çıktı... Yaşayış farlılıkları, insanlara bakış açıları, yenilenler içilenler... tek ortak nokta ise her iki bölgenin insanın da Türk Milleti'nin karakteristik özelliğini taşıması; misafirperverlik, candanlık...

Gelin başlayalım Güney Ege gezimize. Hem böylece, sizlerin sayesinde bir kez daha yaşamış olurum o güzel günleri...

İlk durağımız Fethiye olacak fakat yol üzerinde Korkuteli'nde bir tesiste verdiğimiz molada mor biber gördüm ve hemen fotoğrafını çektim. Çünkü, sizi bilmiyorum ama ben ilk defa mor biber gördüm ve benim gibi daha önce görmeyenler için paylaşmak istedim...


İşte size mor biber. Daha önce görenler lütfen hayretime gülmeyiniz :)



FETHİYE

Fethiye Ölüdeniz'in havadan görüntüsü. Ölüdeniz adı genellikle denizin sakin ve dalgasız olmasından gelse de her ismin bir hikayesi olduğu gibi Ölüdeniz'in de var. Ölüdeniz'in hikayesi ise şöyle: Bir deniz savaşında yenik düşen Likya Kralı, yaralılarını, yaşlı, çocuk, kadın, erkek ve gençlerini yelkenli gemisine doldurur. Gemi Belceğiz açıklarında şiddetli fırtınaya yakalanır. Sığınacak bir yer ararken kralın oğlu, geminin yönünü Belceğiz kıyılarına çevirtir. Çünkü doğal bir koy olan Ölüdeniz'den haberdardır. Ancak kıyıya yaklaştıkça sığınacak bir liman göremeyen Kral, kavminin son kalanlarını da felakete götüren bu emri kim verdiyse kellesinin uçurulması ister. Emir yerine getirilir. Ancak bu arada yelkenli gemi kıyıya yaklaşmış ve kanala girilmek üzeredir. Ölüdeniz bütün sakinliği ile onları beklemektedir. Kral ve kavminin son kalanları ve onları taşıyan gemi kurtulur ama kralın oğlu ölmüştür. Bu nedenle o zamandan bu güne bu limana Ölüdeniz denilmektedir


                      Ölüdeniz... Ünü sınırlarımızı aşan güzel sahilimiz. Öyle bir aşmış ki sınırlarımızı, sahil boyu yürürken karşılaştığımız insanların nerdeyse %80 i yabancı turistlerdi. O kadar ki kendimizi başka bir ülkeye tatil yapmaya gitmiş gibi hissettik. Turist onlar mıydı biz mi şaşırdık ilk başta :)

Sahil sandığımızın aksine kumdan değil çakıldan oluşuyordu. Denizi ise tek kelimeyle harikaydı. Böyle berrak bir deniz görmedim ben. Ayaklarınızın altından geçen hatta geçmeyen :) balıkları görüyorsunuz. O kadar alışmış ki balıklar insanlara, siz rahatsız etmedikçe kımıldamıyorlar yerlerinden. Buraya dair pişmanlığımız, ortamını  bilmediğimiz için fotoğraf makinemizi yanımıza almayışımızdı. O yüzden bizim yorumumuzla gösteremiyoruz size Ölüdeniz'in güzelliğini...               



Fethiye'den bir görünüm. Ben burayı Karadeniz'in yerleşim şekline benzettim. Dağ tepe demeden ev yapmışlar :) Evler 2-3 katı geçmiyor burada.


Akşamları başka bir hale bürünüyor Ege şehirleri... Yol boyu mahşeri bir kalabalıkla karşılaşıyorsunuz. Normalde sinirlendiğiniz o yorucu kalabalığı gözünüz görmüyor o anlarda :) Sahil hatta yol boyu canlı müzik yapan mekanlar var. O gece fasıl yapılıyordu hatta müzisyenler masalarını mekanın tam karşısına kurmuşlar mekanla müzisyenler arasından insanlar gelip geçiyordu... fakat o güzel tınıları bırakıp uzaklaşmak ne mümkün... ister istemez bırakıveriyorsunuz kendinizi müziğin kollarına...


GÖCEK


Resim yazısı ekle


İkinci durağımız Göcek oldu. O kadar nefis bir yer ki anlatamam. Buradaki süremiz kısıtlıydı. Yine de güzel havasını içimize çekebildik. Ege'nin beni en çok şaşırtan tarafı sıcak havaya rağmen nemin nerdeyse yok denecek kadar az olmasıydı. Giderken bir taraftan da sıcakta gezinin keyfini nasıl çıkaracağımızdı endişemiz ama Akdeniz'in bunaltan neminden eser yoktu oralarda.

Göcek, küçük kendi halinde bir köyken şimdilerde çoğu yabancı olmak kaydıyla ünlülerin yat limanı merkezi halini alan şipşirin bir yer. Ayrıca her yıl yat yarışları da yapılıyor burada...


Sokaklar şirin, sessiz, sakin ve tertemiz... tam bir huzur mekanı...


DALYAN


Dalyan'ndan güzel bir görüntü...




Dalyan etrafındaki bir kaç çamur kaplıcasından biri. Çamurun kükürtlü yapısının insan sağlığına ve tabikii cilt güzelliğine :) yararlı olduğu söyleniyor. Her şeyden önce  amaç galiba eğlence :) önce bir güzel çamura bulanıyorsunuz :) sonra bütün vücudunuz kuruyana kadar güneşte bekliyorsunuz kuruduktan sonra ise su dolu bir havuza ve sonrasında meydana kurulmuş duşlarda temizleniyorsunuz. Ben girmedim nitekim çamur çok kötü kokuyordu :)





Dalyandan İztuzu plajına giderken Kaunos Kral Mezarları'nı görüyoruz. Oldukça yüksekte, kayalara oyulmuş bu mezarlar... İnsan daha henüz teknoloji gelişmemişken yapılan bu binaları gördükçe hayrete düşüyor. Gerçi ilerde Efes Antik Kenti'ni görünce bu da neymiş diceksiniz ben gibi...



İztuzu Plajı'na giderken merak içindeydik "acaba Caretta görebilir miyiz?" diye. Neyseki balık tutar gibi yengeç sarkıtılıyor suya ve bu sevimli Carettalar onları yemek için suyun yüzüne çıkıyor. Yengeç arada bir yukarı çekildikçe de Carettalar da kendilerini apaçık gösteriyorlar :) İztuzu Plajı, Carettaların doğal yumurtlama alanı olduğu için gündüz insanların keyif alanıyken geceleri Carettaların yumurtalarını bıraktığı mekanları haline geliyor.


İztuzu 5.400 metre uzunluğunda dünyanın nadir sahilleri arasına girmiş bir plajımız. İncecik ve sapsarı kumlara, tertemiz denize sahip. Denizin içini görebilme şansına burda da sahipsiniz. Sahilden denize bakarken insanların yüzmektense neden denizin içinde öylece durduklarına şaşırmıştım. Girince bunun sebebini çok iyi anladım :) öyle sakin öyle duru bir deniz ki kımıldamak istemiyorsunuz yerinizden. Sanki denizin içine kurulmuş bir sohbet alanı... Sığ bir yapıya sahip olduğu için metrelerce ilerde bile su boyunuzu aşmıyor ayaklarınız incecik kumları okşayabiliyor, bu da ayrı bir avantaj ;)





Arkası yarın...  :)
 

ben gibi benim gibi...hayat gibi... Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review